Harriet Tubman Kimdir: Zenci Musa
Harriet Tubman yani Araminta “Minty” Ross, 1822 yılının Mart ayında Harriet Green ve Ben Ross adlı kölelerin beşinci çocuğu olarak Maryland, Amerika Birleşik Devletleri’nde dünyaya geldi. Doğum yeri ve doğum tarihi tam olarak bilinmese bile, bazı kayıtlara ve ödeme bilgilerine dayanılarak 1822 yılı varsayılmaktadır. Bu dayanaklara rağmen Jean Humez gibi farklı isimler 1815 ile 1825 arasında farklı yılları da doğum tarihi olarak göstermektedir. ABD’ye Afrika’dan gemilerle getirilen kölelerden olduğu ve günümüzde Gana sınırları içinde bulunan Ashanti bölgesinden geldiği kendisine, annesi ve annesinin ailesi tarafından öğretilmiştir fakat buna dair resmi bir kanıt bulunamamıştır.
Annesi Harriet aşçılık ile, babası Ben ise marangozlukla uğraşan kölelerdi. 1808’de evlenen çiftin Linah, Mariah Ritty, Soph, Robert, Minty (Harriet), Ben, Rachel, Henry, ve Moses adlarında dokuz çocuğu oldu. O dönemde tüm köle doğan çocukların kaderinde olduğu gibi üç büyük kardeşi de satıldı. Bir gün köle sahipleri en küçük kardeşini almak için geldiklerinde, annesi üç büyük çocuğunun satılmasının sebep olduğu nefret ile en küçük çocuğunu saklıyor. Köle tüccarları çocuğu almak için yaklaşmaya çalıştıklarında ise “Yanına yaklaşmayın, yoksa kafanızı parçalarım!” diyor, bu noktada da çocukları elinden alınan nefret dolu bir annenin ölüm tehdidi ile karşılaşan sahipler böyle bir riske değmeyeceğini düşünerek geri çekiliyorlar.
Minty (Harriet), beş-altı yaşlarına geldiğinde sahibesi Brodess onu “Miss. Susan” isimli bir kadına, çocuklarına dadılık yapması için kiralamıştır. Bakıcılığını yaptığı çocuklar uyanıp ağladığı zaman kırbaçlandığı ve sıradan bir günde kahvaltı saatinden evvel beş kere kırbaçlandıktan sonra vücudunda oluşan yaralarını ömür boyu taşıdığını ifade etmiştir. Yaşadığı eziyet ve işkencelere direnmekten yorulduğu zaman sahibesinden kaçmış ve beş gün boyunca dışarıda saklanmıştır. Bu tür kaçışları ileride özgürlüğü için yapacağı kaçışlara hazırlık olmuştur. Yaşı ilerledikçe farklı görevler için kiralanan Araminta (Harriet), tarlada ve ormanda çalışmak, çeşitli yükleri taşımak, öküzlerle ilgilenmek gibi daha ağır işlere verilmiştir. Köleyken yaşadığı eziyetlerin verdiği kalıcı hasar, yediği dayaklardan birinde kafasına dirhemle vurulması sonucu oluşmuştur. Kafasına aldığı darbe, ömür boyu çekeceği baş ağrılarına, sanrılara ve epilepsi nöbetlerine sebep olmuştur.
Okuma yazma bilmeden yetişen Harriet Tubman, annesinin beraber oldukları zamanlarda anlattığı İncil kıssalarıyla büyümüş ve bu onun ileri ki yaşlarda dini inancını şekillendiren temel faktörlerden biri olmuştur. Hristiyanlarca kutsal kabul edilen Yeni Ahit‘teki kölelerin itaatkar olması içeriğini eleştirmiş ve diğer kutsal kabul edilen kitaplardan biri olan Eski Ahit‘teki kurtuluş kıssalarına önem vermiştir. Dindar biri olan Araminta (Harriet), Epilepsi hastalığı sebebiyle gördüğü sanrıları, yaratıcının bir ilhamı ve yol göstericiliği olarak değerlendirmiştir.
1840 senesinde gerçekte 55 yaşına gelmiş olan babası Ben, 45 yaşını geçtiği gerekçesiyle dönemin yasaları gereği kölelikten azat edilse de sahipleri olan Thompson ailesinin yanında tekrar köle olarak çalışmaya devam eder. Araminta (Harriet), azat edilmek için 45 yaşı geçme kanununun annesi için ve annesinin 45 yaşından sonra doğurduğu çocukları için de geçerli olması gerektiğini bir avukat tutarak kanıtlamasına rağmen Pattison ve Brodess aileleri bu gerekçeye aldırmaz. Sahiplerinin bu yasa tanımaz tutumları, Araminta (Harriet)’a yasal yollardan mücadele etmenin sonuç vermeyeceğini gösterir ve tam da bu zamanlar Araminta’nın düşünceleri olgunlaşma sürecine girer.
1844’te John Tubman adında özgür bir Siyahi Amerikalı ile evlenir. Evliliği sonrasında Araminta adını bırakarak annesinin adı olan Harriet adını kullanmaya başlar. Dönemin kanunları gereği özgür bir baba ve köle bir anneden doğan çocuğun da köle olacağını bilen Harriet Tubman’ın bu dönemde geçmişte yaşadıklarını düşünerek dünyaya köle bir çocuk getirmek istemez. 1849’da hastalığı ciddi boyutlar kazanan Tubman’ın kölelik değerinin düştüğünü gören sahibi Edward Brodess onu satmaya çalışır ancak alıcı bulamaz. Kendisini satıp akrabalarını köle olarak tutmaya devam etmek isteyen sahibini doğru yola döndürmesi için dua ettiğini belirten Tubman şunları söylemiştir:
“1 Mart’a kadar beni satmak için insanlara gösteren sahibim için dua ettim. Satışın gerçekleştiğini duyunca 1 Mart’tan itibaren duamın içeriğini değiştirerek “Tanrım, eğer bu adamın kalbini değiştirmeyeceksen bari canını al da önümdeki engelleri kaldır!” diye yalvardım.”
Bir hafta sonra sahibi Brodess ölmüş ve Tubman önceki duygusallığından dolayı pişman olmuştur. Sahibinin ölümü sonrası dul kalan eşi Eliza’nın ailenin mallarını ve kölelerini satmaya başlamıştır. Harriet Tubman, eşinin bu süreçte aksi yönde telkinlerine rağmen satılarak kaderin getireceklerini beklemektense kaçmaya karar verir ve şunları söyler:
“Hakkım olabilecek iki şey vardı, özgürlük veya ölüm; biri olmazsa diğerine sahip olacaktım.”
Tubman ve iki erkek kardeşi Ben ve Henry, 17 Eylül 1849 tarihinde kaçarlar. Kaçmayı planladıkları tarihte kardeşleri ve Tubman’ın, Dr. Anthony Thompson adındaki toprak sahibine kiraya verilmiş olması sahibesinin kaçmaları sonrası yokluklarının fark edilmesi ihtimalini azaltmıştı. Sahibesi kaçtıkları tarihten iki hafta sonra Cambridge Democrat gazetesine ilan vererek kaçak köleleri “Minty” (Harriet Tubman) ve erkek kardeşleri Henry ve Ben’i yakalayana, her biri için $100’er, toplamda $300 bedelinde (2016’daki tedavüle göre $9.000‘a tekabül ediyor) ödül vadetmiştir.
Tubman kardeşi Ben’in baba olacağından dolayı kardeşlerinin geri dönmeye karar vermesi ve kendisini ikna etmeleri sonucu geri dönmeye karar verir. Fakat döndükten kısa bir süre sonra erkek kardeşleri olmadan tek başına tekrar kaçar. Yaklaşık 145 kilometre olan kaçış güzergahında geceleri ilerlemiş ve yaya olarak 26 gün yolculuğuna devam etmiştir. Bu süreçte kaçkın köleleri yakalayarak para kazanmayı meslek haline getiren köle avcılarına yakalanmamak için merkezi yerlerden uzak durmaya çalışmıştır. Nihayetinde Pensilvanya’ya vardığı anı şöyle anlatır:
”Hattı geçtiğimi farkettiğim zaman ben, ben miyim diye anlamak için ellerime baktım. Her noktasında haleler -kutsal kabul edilen kimselerin başlarının etrafındaki nurlu olduklarını gösteren çizgiler- vardı. Güneş, ağaçların arasında ve ovaların üzerinde altın gibi parlıyordu ve ben kendimi cennette hissediyordum. Çizgiyi geçmiştim. ‘Özgür’düm. Ama beni bu ‘özgürlük’ ülkesinde selamlayan kimse yoktu. Yabancı bir ülkede bir yabancıydım; ne de olsa benim evim güneyde, Maryland’deydi. Çünkü babam, annem, erkek ve kız kardeşlerim ve dostlarım oradaydı. Ben özgürsem onlar da özgür olmalıydı! Kuzeyde bir yuva kuracak ve onları buraya getirecektim!”
1850’de Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nin kabul ettiği “Kaçkın Köle Yasası” gereğince kaçkın kölelerin çok ağır cezalara çarptırılması karara bağlanmıştır. Köleliğin kaldırıldığı devletlerde dahi uygulanacak bu yasa sonrasında kaçan kölelerin karşı karşıya oldukları riskler iyice artmıştır. Bu dönemde akrabalarını özgürlüklerine kavuşturmaya çalışan Tubman, bunun için Maryland’e ve Atlantik kıyılarındaki en büyük bağımsız şehir Baltimore’a bir çok kez gidip gelmiştir. “Yeraltı Demiryolu” (Underground Railroad) adını verdiği gizli yollar ve güvenli evleri tesis etmiş ve kölelik karşıtı ağını kurarak seferlerine devam etmiştir.
On bir yıla yakın süre boyunca toplamda on üç kere yaptığı bu seferler neticesinde içinde kardeşleri Henry, Ben ve Robert’ın, eşlerinin ve çocuklarının da bulunduğu yetmiş köleyi özgürlüğüne kavuşturmuştur. Köleleri özgürlüğe kavuşturmak için yaptığı seferlerde karşılaşabilecekleri tehditlere karşı güvenlikleri için bir tüfek taşıyordu. Yaptığı seferlerden birinde, tüfeğini ateşlemesine ramak kalmıştı. Yirmi beş kişi kadar olan köleleri kuzeye kaçırmak için yaptığı bu seferde içlerinden bitkin, aç ve korkmuş olan biri, hiçbir şeyin bu bataklıkta sürünmeye değmeyeceğine karar vermiş ve ilerlemeyi reddetmiştir; ta ki Harriet ona yaklaşarak tüfeğini kafasına dayayıp, “Ya ilerle, ya da öl!” diyene kadar. Harriet biliyordu ki, geri dönen bir köle, tüm bildiklerini anlatana kadar işkence görecek ve böylece özgür olmak isteyenlerin hepsini tehlikeye atacaktı. Ona göre, ya özgürlük ya ölümdü. Nasıl yetiştiği ve kölelik hakkında şöyle diyecekti:
“İhmal edilmiş bir ot gibi büyüdüm; özgürlükten bihaber, onu hiç tatmamış olarak. Mutlu ve mesut değildim; ne zaman bir Beyaz adam görsem, beni alıp götürmesinden korkardım. İki kız kardeşim prangalanıp götürülmüştü, biri geride iki çocuk bıraktı. Her zaman tedirgindik. Bence kölelik, cehenneme en yakın şeydir.”
Maryland’e yaptığı bu özgürleştirme seferlerin de aile üyelerini ve pek çok köleyi özgürlüğüne kavuşturmasını Tevrat’taki Yahudilerin Mısır’dan kurtuluşuna benzeten William Lloyd Garrison, Harriet Tubman’a Musa (Moses) lakabını yakıştırmıştır. Gelecekte hakkında yazılacak pek çok biyografide de benimsenen bu lakap, Halkını esaretten kurtaran Tubman gibi yakıştırmalara neden olacaktır. Köleliğin kaldırılması için mücadele vermiş reformculardan yazar Frederick Douglass bu dönemde Tubman ile birlikte hareket etmekteydi. 1868’de hazırlanan ilk biyografisi için Tubman’a gönderdiği yazıda bu seferleri için “Geceleyin gök ve suskun yıldızlar senin kahramanlığına ve özgürlüğe bağlılığına şahitlik etmiştir.” demiştir.
1861’de Amerikan İç Savaşı patlak verince, Amerika Konfedere Devletleri’ne karşı Birlik -şuanki Amerika Birleşik Devletleri- yanında saf tutmayı köleliğin kaldırılması için bir fırsat olarak görmüştür. Bu amaçla Birlik çalışmalarına destek vermiş, köleliğin kaldırılması için destek veren General David Hunter ile görüşerek Benjamin Butler’ın zorla çalıştırdığı ve kuzeylilerin zorla el koyduğu veya kaçırdığı mal olarak değerlendirdiği kaçkın köleleri (contrabands) Port Royal’de özgürlüğüne kavuşmuştur. Port Royal’de hemşire olarak orduya hizmet etti ve yerel bitkileri kullanarak özellikle dizanteriden muzdarip askerlere ilaç sağladı. Güney Carolina’da yedi yüz elli kölenin kurtarılmasına ve Güney güçlerinin askeri üslerine hasar verilmesini sağlayan Combahee Nehri Baskını’nı yönetti. Dönemin gazeteleri Tubman’ın çabalarını vatanperver, dirayetli, enerjik ve yetenekli olarak manşetlere taşıdı. Tubman bu baskın gününü şöyle anlatacaktı:
“Hayatımda hiç böyle bir manzara görmedim. Güldük, güldük ve güldük… İşte orada, kafasının üzerinde bir kovayla bir kadın geliyordu; içindeki pirinç kavrulmuş gibiydi, yangından son anda kurtarmıştı… Arkasından ona dayanan bir de genç. Bir kadın, biri beyaz, diğeri siyah olan iki domuz getirdi. İkisini de aldık ve beyaz olana General P.G.T. Beauregard’ın, siyaha da Güneylilerin Federasyon Başkanı Jeff Davis’in isimlerini verdik. Bazen kucaklarında oynaşan ikiz bebeklerle kadınlar geliyordu. Herhalde hayatımda hiç bu kadar çok ikiz görmemişimdir; omuzlarında çantalar, kafalarında sepetler, arkalarında veletler, yüklenmişlerdi…”
1911 senesine gelindiğinde Tubman’ın vücudu çok zayıf ve çelimsiz hale gelmişti, bu sebeple evde bakılma ihtiyacı doğdu. Dönemin New York gazeteleri durumu için “hasta ve beş parasız” ifadeleri ile haber servis ediyordu. 10 Mart 1913 tarihinde zatürreden öldü.
Yakın geçmişte ismini sıkça duymuş olduğumuz Harriet Tubman, ön yüzünde Andrew Jackson bulunan ”Women on 20s” adı verilen 20 dolarlık banknotun üzerine bir kadın portresinin konulması kampanyasının sonucunda, 20 Nisan 2016 tarihinde Amerikan Hazine Bakanı Jack Lew‘in açıkladığına göre, 20 dolarlık banknot üzerindeki köle sahipliği yapmış olan eski başkanlardan Andrew Jackson resmi yerine Harriet Tubman’ın resminin konulacağını açıklamıştır. Süfrajet -ABD’de pasif direniş, kamu toplantılarını bölme, açlık grevi yapma gibi yollarla kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan kadın hakları savunucuları- hareketinin ve kadın haklarının diğer önemli isimleri olan Lucretia Mott, Sojourner Truth, Susan B. Anthony, Elizabeth Cady Stanton ve Alice Paulise’un resimlerinin ise 10 dolarlık banknotunun arka yüzüne konulması kararlaştırılmıştır. Böylece Harriet Tubman, portresi ABD Doları üzerinde bulunan ilk ABD Başkanı George Washington‘ın eşi Martha Washington’dan sonra bir diğer kadın ve ilk Siyahi Amerikalı olacaktır.
Harriet Tubman’ın hikayesini anlatan film, ikonik özgürlük savaşçısının hayatına odaklanıyor. Harriet Tubman, cesareti, becerisi ve kararlılığıyla yüzlerce köleyi özgürlüğe kavuşturarak tarihi değiştiren bir figürdür. Harriet filminin odak noktasında, Tubman’ın kölelikten kurtuluşu ve Amerika’nın önemli kahramanlarından birine dönüşme süreci bulunmaktadır.
“Geceleyin gök ve suskun yıldızlar senin kahramanlığına ve özgürlüğe bağlılığına şahitlik etmiştir.”
(Köleliğin kaldırılması için mücadele vermiş reformculardan olan yazar Frederick Douglass)
İlginizi çekebilecek bir yazı: