Şimdi ki Rota Neresi?: Ida Laura Pfeiffer
O, herkesin olmasını istediği gibi bir kadın olmayacaktı. O, tek başına tüm dünya coğrafyasına meydan okuyacak olan Ida Laura Pfeiffer ’di…
Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart 1809’da Viyana’yı fethettiğinde, bazı askerlerinin kaldığı evin sahibesi ve kızı da imparatorun geçişini izlemeye götürülmüştü. Avusturyalı bu küçük kız, henüz 12 yaşında olmasına rağmen ülkesinin işgal edilmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı gizleyemeyip, İmparator Napolyon’un geçişi sırasında arkasını dönerek tepkisini göstermiş ve işgali protesto etmiş.
Bu davranışından dolayı, annesi bu küçük kıza gerekli gördüğü cezayı vermiş. İkinci defa İmparator’un geçişini izlemeye gittiklerinde ise onu önüne alıp omuzlarından tutarak dizginlemeye çalışmış. Küçük kız ise bu sefer de gözlerini kapatarak, annesine ve işgalcilere, protestosundan vazgeçmeyeceğini göstermiş. O herkesin olmasını istediği gibi bir kadın olmayacaktı. O, tek başına tüm dünya coğrafyasına meydan okuyacak olan Ida Laura Pfeiffer’di (1797-1858).
Ida; çevresindeki birçok kızın aksine, abileri gibi giyinmeyi seviyor, onların maceralarına ve oyunlarına katılıyormuş. Zengin bir tüccar olan babası, kızının bu halinden memnunmuş fakat annesi, zamanın kadın profiline uygun şekilde yetiştirilmesinden yanaymış.
Babası öldüğünde annesinin henüz 10 yaşındaki Ida’yı istediği gibi şekillendirmesinin önünde engel kalmamış. Ida’yı eğitmesi için bir öğretmen tutmuş. Annesinin umduğundan daha kısa bir zamanda, Ida, öğretmeninin her sözünü dinlemeye ve hiçbir yönlendirmesine karşı çıkmamaya başlamış. Ancak bunun sebebi, annesinin umduğu üzere, Ida’nın öğretmenine boyun eğmesi değil; ona karşı büyük bir hayranlık duymasındanmış. Bu durumu Ida şöyle açıklamış:
“Kavramlarımın yanlış yönlenmişliği ile verdiği mücadelede sabırlı ve azimliydi. Annesi ve babasını sevmekten çok nefret etmeyi öğrenmiş benim gibi bir kadına karşı, sempati ve şefkat besleyen ilk insan diyebileceğim bir adamdı. Onun bu tavrına karşılık ben de ona bütün varlığımla bağlandım. Mutluluğuyla mutlu oldum, hüznüyle hüzünlendim. Büyük bir acı duymama rağmen çocukluğumdaki tüm tutkularımı onun için bıraktım. Onun için yemek yapmayı, örgü örmeyi ve dikiş dikmeyi öğrendim. O beni haşarı halimden, sessiz bir genç kıza dönüştüren adamdır.”
Ida bu süreçte bir tek tutkusundan vazgeçmemiş: seyahat etmek. Annesinin, öğretmeni ile evlenmesine izin vermemesiyle başlayan ve annesinin isteğiyle evlendiği kocası ölene kadar geçen süreçte, ara vermek zorunda kalsa da bu tutkusu onu hiç bırakmamış. Kocasının ölümü ve çocuklarının kendi kendilerine bakabilir hale gelmelerinden sonra, kocasından kalan az miktardaki parayla, ilk seyahatini yapmaya karar vermiş. Katolik olmasından dolayı, İsa peygamberin izinden gitmek amacıyla ilk istikamet olarak kutsanmış toprakları seçmiş.
1842’de, 45 yaşındayken tek başına çıktığı seyahatinde Ida, Viyana’dan İstanbul’a gitmek için Tuna Nehri’nde yelken açmış. Daha sonra Beyrut, Yafa, Kudüs, Şam, İskenderiye ve Kahire’ye gitmiş. Kızıldeniz’e ulaşmak için çöl boyunca yolculuk yapmış. Dönüşünü ise Sicilya üzerinden dolanarak yapmış. İtalya’da Napoli, Floransa ve Roma’yı ziyaret ettikten sonra, 1842 yılının aralık ayında Viyana’ya ulaşmış. Yolculuğu boyunca edindiği tecrübelerini “Viyanalı Bir Kadının Kutsal Topraklara Yolculuğu” adlı kitabında anlatmış. Kitabın gelirleriyle tam ters istikamete, İzlanda’ya, kısa bir yolculuk yapmış.
Kafasındaki “Şimdi neresi?” sorusunun cevabını bulduğunda, daha önce bu seyahati gerçekleştirmiş insanların bütçelerine kıyasla elinde daha az para olmasına rağmen, yola çıkmaya karar vermiş.
1846’da bu cesur kadın tek başına Rio de Janeiro’ya, yağmur ormanlarının derinliklerine doğru yola çıkmış. 1847’de Güney Amerika’nın en güney ucu olan Horn Burnu’ndan, Şili’nin Valparaiso şehrine ulaşmış. Daha sonra Pasifik Okyanusu üzerinden Tahiti’ye oradan sonra da Makao, Hong Kong, Guangzhou gibi şehirleri gezdiği Çin’e geçmiş.
Devamında Hindistan’a giden Ida, Kalküta’dan, Varanasi’ye Ganj Nehri yoluyla geçtikten sonra, ülkenin bir ucundan diğerine gidip, Mumbai’ye varmış. 1848’de bu şehirden İran’a doğru yola çıkmış. Tizpon ve Babil harabelerini gördükten sonra Musul’a ulaşmak için bir kervan ile çölü aşmış.
Tebriz’e geldiğinde, İngiliz Konsolosluğundaki yetkilileri yaptığı seyahatle şaşkına çevirmiş. Ağustos 1848’de buradan ayrılan Ida, Hristiyan bir toplum görme umuduyla, Ermenistan ve Gürcistan üzerinden Rusya’ya ulaşmış. Burada casus olduğu şüphesiyle tutuklanmış ve bir gece gözetim altında kalmış. Rusya’da yaşadıklarının hayal kırıklığının ardından İstanbul üzerinden Yunanistan ve İtalya’ya uğrayarak 4 Kasım 1848’de Viyana’ya dönmüş. 4500 km karadan, 56.000 km denizden olmak üzere 60.000 km yol kat eden Ida, yolculuğunu, “Bir Kadının Dünya Etrafındaki Yolculuğu” adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatmış.
Dünyanın etrafında yaptığı bu gezinin duyulmasıyla birlikte, Ida Pfeiffer artık ünlü bir kadın olmuş. Herkes yeni yolculuğunu nereye ve ne zaman yapacağını merak ederken, iki sene süren gezisinden yorgun düşen 54 yaşındaki Ida, artık uzun yolculuk yapmayacağını açıklamış. Fakat seyahat tutkusundan sadece üç sene uzak durabilmiş ve Avusturya hükümetinin desteğiyle ikinci dünya gezisine 18 Mart 1851 günü başlamış.
Viyana’dan Londra’ya giden Ida; önce Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Cape Town’a, oradan da Singapur’a geçmiş. Doğu Hint Takımadalarının her yerini gezmiş. Borneo’da Landak elmas madenlerine ve Dayak yerlilerinin yerleşim yerlerine gitmiş. Sumatra’da, hiçbir Avrupalıyı daha önce kabul etmemiş olan yamyam halk, Batak’a kendini emanet etmiş. Batak halkı onu yemeye karar verdiğinde onlara yaşlı olduğu için etinin sert ve lezzetsiz olacağını söyleyip onları güldürerek hayatta kalmış.
Sonrasında Pasifik Okyanusu boyunca hiç kara görmeden iki ay yol aldıktan sonra, 27 Eylül 1853’te, Amerika’nın San Francisco şehrine ulaşmış. Buradan And Dağlarını geçme niyetiyle Peru’ya doğru yola çıkan Ida, Peru’daki devrimden dolayı rota değiştirip Ekvator’a ulaşmış. Dünyanın en yüksek aktif yanardağlarından biri olan Cotopaxi Yanardağı’nın patlamasına şahit olduktan sonra, timsahlara ev sahipliği yapan Guayas Nehri’ne düşmek gibi ölüm tehlikelerine ve Panama’da yakalandığı yüksek ateşe rağmen, 21 Kasım 1854’te dünya gezisini İngiltere’de sonlandırmış. Bu gezisinde yaşadıklarını da “Dünya Etrafındaki İkinci Yolculuğum” adlı kitabında anlatmış.
Ida Laura Pfeiffer bütün bunların yanında bilime de çok büyük katkılar yapmış. Tüm gezileri boyunca topladığı taş, böcek ve bitki örneklerini müzelere bağışlamış ya da satmış. Daha önce kimsenin öğrenmeyi başaramadığı Batak halkının yaşam şeklini ilk defa o anlatmış. Dünya etrafında iki kere dolaşıp o zamanlar Avrupa’da yanlış bilinen coğrafi bilgilerin düzeltilmesine yardımcı olmuş. Katkılarından dolayı Paris ve Berlin Coğrafya Topluluklarına üye edilmiş. Fakat, sadece kadın olduğu için, onu kabul etmeyen Londra Coğrafya Topluluğu’na üye olamamış.
1857’de son bir yolculuk için Madagaskar’a gitmiş. Dönemin Madagaskar Kraliçesi Ranavalona, Ida’yı birkaç Avrupalıyla beraber hapse atmış. Ida, kraliçeyi tahttan indirmeye çalışan bir grubun içine girmiş. Kraliçe olaya karışan yerlileri idam ettirip Avrupalıları da sınır dışı etmiş. Geri dönüş yolunda, Ida, tropik bir hastalığa yakalanmış ve bu hastalıktan kurtulamamış. 1858’de, henüz 59 yaşındayken, Viyana’da ölmüş.
Belki aramızdan bazıları da böyle bir tutkuya sahiptir. Ida’nın yeni yollara çıkmanıza ya da sıradaki rotanıza ışık tutması dileğiyle…
BETÜL ALAN
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!