Yusuf Üçlemesi Analiz – Dini Bir Öğretinin Tümüyle İnsan Hayatına Yansıması
Yusuf Üçlemesi Analiz (Semih Kaplanoğlu)
Semih Kaplanoğlu ve Tarkovski benzetmesi üzerine uzun bir süre kafa yordum. Buğday filmini izledikten sonra aklıma tek bir film gelmişti; Stalker. Sonrasında Semih Kaplanoğlu’nun söyleşilerinde verdiği Tarkovski örnekleri, alıntıları, bunların tümünün filmlerine yansıması… Buğday filmi neredeyse işleyiş olarak Stalker filminin aynısı. Yönetmenlerin, diğer yönetmenleri örnek alması tabii çok doğal bir şey ama Buğday filminin bu örnekle her alanda kesişmesi bana bir sorgulama yaptırdı. Makaleler, bloglar derken hala fikrim Buğday filmi için değişmedi. Bu benzetmeyi yapan tek kişi ben değilim. Peki neden bu adam Tarkovski’ye bu kadar özeniyor. Artık bir sonuca vardım; DİN! Yusuf Üçlemesi’ni ayrı ayrı izleyip analiz ettikten sonra da bundan emin oldum zaten. Yer yer Stalker, bazen Ayna(Mirror) filmlerinden de benzer sekanslara rastlıyoruz. Hem dini hem sinematografi hem de dramaturji anlamında… Fazla kavram saydım değil mi? Gelin birlikte inceleyip öyle bir sonuca varalım. Yusuf Üçlemesi Analiz:
Yumurta, Süt ve Bal Filmlerinin İncelemesi;
Bu konuya girmeden önce belirtmek istediğim bir nokta var. Bu üçlemenin muazzam bir üçleme olduğunu söylemek istiyorum. Yumurta, Süt ve Bal filmleri gerçekten birer başyapıt. Bu bir önceki eleştirime göre çelişkili bir yorum oluyor demek. Gerçekten ilgimi çeken nokta da bu çelişki ve bu çelişkinin sebeplerini araştırmak gereğini duymam ve inanılmaz filozoflar ve üst düzey felsefi akımların başlangıcının nasıl olduğunu keşfetmekle beni kendine çekti. Böylelikle aklımdaki her kavram yerine oturdu fakat bu yerindelik tamamen çatışmaya dayalı bir yerindelik olarak belirginleşti.
Fimlerin analizini yapmak, dramaturjisi ve felsefesi üzerine konuşmak isterim. Yusuf üçlemesi analiz yazımda Yumurta serinin başlangıç filmi. Bu filmi analiz ederek Arthouse Sineması’nın bana kattığı bakış açısını ve festival filmlerinin özünde ne olduğunu açıklamak istediğim bir diğer konu. Yusuf tamamen inancını kaybetmiş bir karakter. Hayata tutunması için hiçbir sebebe ihtiyaç duymuyor. Çünkü zamanla benliğini kaybetmiş bir insanın hiçliğini kabul etmesi ve bunu sürdürmesi elinde olmayan dış etkenli bir unsur. Psikolojik olarak ruhu çökmüş bir insanın vücudu yükten başka bir şey değildir. Yusuf, Tire’de yaşıyor ve buradan İstanbul’a gitmek istiyor. Çünkü belleği artık anımsama yeteneğini kaybediyor. Bunun sebebi ise tamamen Bal ve Süt filmlerinde açıklanıyor. Bal filminde babası Yakup’un, tasavvufi ve bilgelik derecesine gelmiş, muazzam bir dini hayat öğretisi içerisinde yaşayan ve bunu oğluna aktarmaya çalışan bir babası olması… Bal filminde Yusuf’un çocukluğunu, Süt filminde gençliğini ve Yumurta filminde de olgunluğunu görüyoruz. Bu filmler tabii ki 1-2-3 dizilimi yerine 3-2-1 kurgusu üzerine çekilmiş. Ters hikaye. Çünkü burada felsefe devreye giriyor. Zaman ve Süre kavramlarının tanımı. Zaman saati, Süre ise bu felsefi bakış açısında geçen zamanın ne kadar hissedildiği olarak açıklanıyor. Bu durumda filme yaptığımız bakış açısı da ‘Zaman İmge Sineması’ olarak şekilleniyor. Bu durumda da ortaya Zaman Gedikleri çıkıyor. Yumurta filminde Yusuf, Tire’den göçmek istiyor çünkü ona Tire’de durması için bir sebep sunulmuyor. Fakat film ilerledikçe Yusuf bazı sahnelerde çocukluğuna gidiyor. Bunu bazen bir rüya bazen ise gerçeklerle görüyoruz. Bu tanımlama da zaman imge sinemasının temeli diyebiliriz. Henüz ilk sahnede Yusuf’un annesinin ölüme gidişini çok güzel bir plan sekansla izliyoruz. Burada önemli bir unsur da sesler. Burada kullanılan sesler Bal filminin de başlangıç sahnesindeki seslerle aynı. Yumurta filminin ilk sahnesinde ölüme giden anneyi, bal filmde ise hayatını şekillendirecek olan Yusuf’un mucizevi dinle tanışması aktarılıyor.
Babasının ilk ayeti seslendirmesi ve arkadaki sesler; OKU!
Süt filminde de yine annemizi bir yaşama yön verirken görüyoruz. Aynı başörtü aynı bakış ve aynı ölüm. Bu yön vermeyi detaylı bir şekilde açıklayacağım. İlginç olan ise burada gördüğümüz anne yönetmenimizin gerçek annesi olması. Bu biraz tuhafıma gitmişti. Yumurta’da Yusuf’un evine dönmesi ve annesinin cenazesine katılması bize bir unsuru daha açıkça veriyor. Kapılar her zaman açık. Yusuf evine geldiği zamanlarda da kapısı hiçbir zaman kilitli değil. Aslında Yusuf’un geçmişinden kopmasını onun tercihine bırakıyor ve bunu kapıların her zaman açık olmasıyla görüyoruz. Nitekim Yusuf, burada aşık olacağı kadınla karşılaşıyor. Beraber gitmek istiyorlar fakat bunu yapamıyorlar. Çünkü Yusuf, annesin cenazesinden sonra bir çocukla karşılaşıyor. Bu çocuk Yusuf’a kendi çocukluğunu hatırlatıyor. Aslında Yusuf ilk sahnede çocuğu fark etmiyor sigara içtiği için ama yönetmenin ufacık bir görselle Yusuf’un arkasından koşan çocuğu göstermesi başta belirttiğim zaman gediğine gönderme yapıyor. Sonrasında çocukla beraber yemek yiyorlar ve yemeğin parasını çocuk ödüyor. Bu çok hoş. Çünkü Yusuf’un kendisini çocukta görmesi ve çocuğun bu hareketiyle Yusuf’un aslında oradan hiç gitmeyeceğini ve gitmediğini gösteriyor. Zaman imge sinemasında bu tarz beslemeler mükemmel detaylarla sergileniyor.
Mesela berber sahnesi…
Yusuf berbere sakal tıraşı olmak istediğini söylüyor fakat bu sırada uyuyakalıyor. Uyandığında ise Yusuf’un sadece bıyıklarının yerinde olduğunu görmesi ve gülümsemesi bize şunu açıklıyor; Yusuf=Tire. Yani taşralı Yusuf İstanbul’a ne kadar gittiyse de yine taşralı Yusuf. Bu olaylar bana filmde Yusuf’un annesinin söyledikleri cümleler ve yaptığı davranışları düşündürtmüştü. Annesi, Yusuf fark etmeden Yusuf’un hayatını şekillendirmeye çalışıyor. Az önce bahsettiğim yön verme sahnesi(Süt)…Bunun anlamını çıkardığımda Yusuf yine bir rüyadan uyanıyordu ve bu sahnede evin tamir görmüş bir yerinin detay çekiminin iletilmesiyle aktarıldığını fark ettim. Evi yalnız başına ayakta tutmaya çalışan Anne. Çünkü Yusuf’un babası henüz çocukken sahra krizi sonrası ölüyor. Biraz Bal filmine gidelim… Bu filmdeki dini imgeler ve simgeler tamamen yönetmenimizin kendi inancı üzerine dayandırıldığını açıkça sunuyor. Simge bir kavramı nitelemektir ve tartışmaya kapalıdır. Akıllara hemen kim geliyor? Sürpriz; Tarkovski! Tarkovski filmlerinin Semih Kaplanoğlu filmleri ile arasındaki tüm bağlantı ve ortak nokta; aşırı inanç. Tarkovski her filminde bu inancı derinlemesine aktarır. Semih Kaplanoğlu da bunu açık şekilde yapıyor. Zaten Süt filminin bir sahnesi Tarkovski’nin Ayna filminin başındaki sahneyle neredeyse aynı. Buna sinemacılar gönderme diyor. Bu en çok eleştirdiğim yönü Semih Kaplanoğlu’nun. Kendi özünü yaratmak varken neden başkasının özünü taklit ediyorsun ki? Neyse. Bu eleştirimi tabii ki bu üçlemenin sinematografik ve dramaturji kısımlarının dışında tutmama neden olan ‘Zaman İmge’ Sinemasına dayandırma sebebiyle ve bunun başarılı ve muazzam şekilde işlenmesiyle küçük bir detay olarak görmemle açıklayabilirim. Bal filmindeki Miraç Gecesi Mevlüt okuyan annemiz ve annemizin arkasında gördüğümüz Ceylan’ı daha önce de gördük. Yusuf’un babasının sahra krizi geçirdiği sahneden sonra Yusuf’un ormanda bir akarsuyun kenarında ceylan gördüğü sahne. İşte her şeyin çözüldüğü sahne.
Cennet Tasviri…
Karakterlerin İsimleri Ve Temsilleri;
Filmin karakterlerini ele aldığımızda üçlemenin tamamen Hazreti Yusuf’la bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Bunları nereden anlıyoruz? Rüyalar, Babası Yakup, Kuyu Sahnesi, Ceylan Resmi, Miraç Gecesi ve daha birçok sahne.
Hazreti Yusuf’un Hayatı ve Bunun Sinemada Metaforik Anlatımı;
Bal filminde Yusuf’un tepedeki evinden şehre doğru inmesi de bu dini kavrama bir gönderme. En yukarıdan, en aşağıya. Hazreti Yusuf’un hayatını düşündüğümüz zaman da bu benzerlik iyi bir şekilde işleniyor ve Yusuf karakterine yediriliyor…
Nar Sahnesi Neyi Temsil Ediyor?
Hoşuma giden diğer sahnelerden biri de nar sahnesiydi. Yusuf aşırı iştahla nar yiyor Süt filminde. Buradaki iştahın bilgiye açlık olduğunu artık anlıyoruz çünkü tüm dini ögeler aktarıldı ve bu da pastanın üzerine çilek. Nar-Çilek benzetmem=Çelişki. Bu üçlemenin üzerine daha çok konuşulacak konu var ama şu an aklımda kalanlar bunlar. Yusuf’un tireden ayrılamaması ve Yumurta filminin finalinde babasından bahsederken bir adamın ip sarması, babasının Bal filminde yaptığı bir ip sarma sahnesi ile benzerlik taşıması ve bu sırada da Yusuf’un tamamen her şeyi hatırlaması ve sahra krizi geçirmesiyle üçleme tamamlanıyor. Süt filmindeki ayna kullanımı… Bal filmindeki sesler… Yumurta filminin açılış sahnesi… tüm bu sahneler Yusuf’un belleğinde tamamıyla yeniden beliriyor ve bu sebeple Yusuf kriz geçirerek muhteşem cennet tasvirini, yani katarsisi yaşayarak film/üçleme sonlanıyor. Ya da başlıyor demem mi şazımdı? Dediğim gibi Zaman İmge Sineması hatırlama, yani kısaca bellekteki bastırılan duyguların tekrar hatırlanmasıyla güzel bir şekilde işleniyor. Bu zaman imge kavramı ise 2.Dünya Savaşı sonrasında sokağa inen insanların tamamen kendi varoluşlarının artık hiçbir şeye dayanmadığını ve belleklerinin yok olmasına sebep olacak travmalara dayanıyor diyebiliriz. Bu aynı zamanda Tiyatro’da Absürd Oyun türünün çıkışına olanak sağlamıştı.
Yusuf üçlemesi analiz yazımda tüm yorumlarım ve değerlendirmelerim bu şekilde. Eksik noktalar veya atladığım önemli detaylar illaki vardır. Sizin de yorumlarınızı okumak ve bakış açınızı görmek istediğim için analiz şeklinde bir değerlendirme yapmak istedim. Sonuç olarak Semih Kaplanoğlu bu üçlemeyle harika bir iş çıkartmış. Ama Tarkovski’ye göndermeler de ne bileyim. Yeter yahu her filminde her filminde…
Sonuç olarak;
Tarkovski’nin filmlerinde yaratmış olduğu şiirsel dili, Semih Kaplanoğlu daha çok sinematografiyle yapıyor. Yani sinema dilini dramaturjik anlatımla güzelce yediriyor. Tabii kendi fikrime göre iki yönetmenin de felsefeleri, farklı dinlere mensup olsalar da özünde Din Felsefesine dayanıyor. Sinematografik anlatımını şiirsel, resim olarak biçimlendiren Tarkovski ve diğer yanda derinliğini özgün bir dramatujiye dayandıran Semih Kaplanoğlu…
Yusuf üçlemesi analiz yazımın sonuna geldik. Son cümlelerimi de şöyle bitirmek isterim;
Çelişki, insanın özüdür!
Ve değerli üstadımız Neşet Ertaş’ın çok beğendiğim bir sözü;
Gölgeye girenin gölgesi olmaz!
İlginizi Çekebilir:
Bir Zamanlar Anadoluda Film İncelemesi
Amerikan Pyscho Film Analizi
Suzan Defter Yanlış Basım Mı?